20090831

yedi (şovalyesi diyesim geldi hatta)

tanıdığım biri zamanında yanlış anlaşılmanın en büyük fobisi olduğunu söylemişti. şimdilerde bu fobiye ben de sahibim sanırım; aslında yapmadığım bir hareket karşındaki tarafından ısrarla yapmışım gibi söz ve sitem edilince bu tip enteresan bir fobinin akıbetini kavramış bulundum. ama neydi? half full glass'tı, neyse ki yeterince hobim var. bu da bir uygulamadır mesela.

20090826

altı

tanrıya dava açmış birinin (bahsetmiştim) blog açmamış olması imkansızdı, o da böyle düşündü sanırım:
bkz. http://dunyaninsonupartisi.blogspot.com/
sadece bir yöne bakıp durmamak için, gereksizler ve saçmalar her zaman iyidir. takipteyim.

beş/ -eotwp-

sadece 20090820 tarihli kendi halinde yazımın bunları söylemesine sebebiyet verdiğine inanamadığım, değeri yazılarla da anlatılamayacak bu sözlerin sahibine teşekkürler.
kendisi zamanında tanrıya dava açmış. öyle duydum.
"genelde tekrar edilen her hareket her durumu yalama duvar vidaları gibi yapar. tabi naçizane bir görüş bu, genel olarak yapılan her hareket için değildir. daha yüzeysel düşünmeli bence. tabi herşeyi daha yüzeysel düşünmek içinden çıkılamaz sorunlara götürebilir bazılarımızı. nitekim, yüzeysel bakarsak hayata sallamaz vurdumduymaz insanlar olup çıkarız, bu bizi zaman sonra işte dediğimiz o içinden çıkılamaz duruma doğru sürükler. ama burda bardağın dolu tarafını görecek birşey yok diyebiliriz. ama bu vurdumduymazlık kisvesi adı altında olan herşeyi bırakmışlık duygusu ve kendini rüzgarın yönüne salma merakı bize çok şey öğretmiş olabilir. tabi bir o kadar şeyde götürmüşdür eminim. ama geriye kalan şey saf, temiz ve net olan şeylerdir. rüzgarla hepsi gitmiştir, geriye kalan bizden başkası değildir. biz dediğimiz zaman gerçek bir bize ulaştığımızda gerçek bir deneme yanılma durumlarından geçmiş ve hayata meraksız da olsa umutlu bir tutunma çabasında oluşumuzu sımsıkı bir destek ile arkamızdan destekleyerek gerçek bir bize kavuşabileceğimizi biliriz. biliriz de yapmayız çoğu zaman, nedeni nedir, destek tam nerdedir, meraksız olmak bırakmak değidir de nedir? cevabı belli sorulardan ayırt edilen sorular bizi kişisel menkibemizi arayış yolculuğumuzda yalnız bırakacak sorulardır. cevabı belli değil ise ne aradığımızı bilemeyiz, ne aradığımızı bilmiyorsak nereye gideceğimizi de bilmiyoruzdur. sadece soru yetmez cevapların da olduğunu bilmeliyiz, elimizde olması önemli değil, bir yerlerde cevabın olması bize aitlik hissi verecektir. bu umuttan farklı olan durum yaşama hissini içinde barındıran en derin duyguyu yaratacaktır. ve en büyük hayalimize asla ulaşmamaya da çalışsak nerde olduğunu bildiğimiz takdirde içimiz hep rahat olacaktır.
taa ki hayali bir başkası gerçekleştirip gözümüze soktuğu zaman üzülceğimiz o muhteşem an'a kadar. her zaman olduğu gibi hayal kurmak da yapmamak manasında değildir. gözü kara olmak tam olarak sonuca hiç bir zaman götürmesede güzel anılar bırakmaya yeterdir.
ve tam 40 yıl sonra bir kahvenin hatırı konuşulduğunda tadının hissedileceği an gözün kara olduğu değil sadece anıların güzel kaldığı yer olacaktır..."
-end of the world party-

dört/ -çizgiler-


facebook. hım yok benim. facebook um yok evet ama şimdiye kadar 'ay kızım senin kesin bi sevgilin var izin vermiyo paso kavga ediosunuz diymi kesin?' şeklinde merak ötesi arzularla dile getirilmiş olan sorularım oldu. soruları sahiplenmek istemememden dolayı, soruya verilmek üzere olan cevabı beklemeden 'vala benim de öyle oldu yani bu facebook yaş bişi abi, hayır durup dururken kavga filan gereksiz yani' benzeri cümleleri ardı ardına hızlı biçimde dizme yeteneğine sahip kişilere ait sözlere öylece durup bakmayı yeğliyorum, ha ben onları çok seviyorum. yanlış anlaşılmasın. zaten çevremde kim varsa bu siteye üye, ve dolayısıyla herhangi birine kastım olması gibi bi durum mümkün değil(:

bir de şimdi bu şirin çizgileri kendime yakın buldum diye ileride bir gün (ki şu an öyle bir düşüncem yok) bir şekilde facebook üyesi olursam 'ehehoy sen atıp tutuyodun nooldu' gibi bir tavır sergilemeyeceğinizden emin olarak (cidden eminim şaka değil; olsa olsa psikolojik baskıdır) yazdım bu yazıyı.

[verilmek üzere olan fakat sürekli engellerle karşılaşan cevabı merak eden varsa: 'benkendimi biliyorum, şimdi bir sürü zaman kaybı, ne gerek var'.]
-drawing from lapsura.com-

20090823

üç


konuştuğum herkeste bi sıkkınlık var. afakan modu. mevsimsel olabilir
geçicek ama
sakin.

-drawing from lapsura.com-

20090822

iki

-netcafe-
puce-o kadar iğrenç bi ortam ki konsantre olamıyorum
mavera-ne yazıcan ki şimdi durup dururken yha!?
puce-olsun.
mavera-üf.

20090821

bir


sepetli bisiklet istiyorum, kırmızı. sonra iki yanı ağaçlı uzun yalnız yollar da olsun. ağaçların arasından ısrarla yüzüme vuran güneş ışığını engelleyemeyince gözlerimi kapatıp devam etmek istiyorum. öyle.
[photo by robert manz]

20090820

merhaba.


bu pozitif düşünme işi ne garip şeymiş meğer. şartlanınca bardağın yarısı doluyor. bugünlerde 'half full glass' tekniği uygulamaktayım, işe yarıyor gibi. şimdi şöyle ki, dertleniyorsun misal "aa yaz bitiyo valahi tüh sürekli mavi seyreden gökyüzüne, denize, boş vakit cennetine veda edip (ki aslında bu kendim için değildi zira bu yaz pek boş vaktim olamadı) yine kışa, okula, ders çalışmaya, sabahın köründe kalkmaya geri dönme zamanı!" şeklinde. sonra fark ediyorsunuz ki bu şekilde düşünmeniz aslında olacakların önüne geçemeyecek, onlar zaten olacaklar işte. her yıl aynı şey oluyor nihayetinde :) bunun gibi basit bi örnek vermek çok ikna edici olmayabilir, ama ben tam olarak bunu yaptım; düşündüm ve kendimi telkin ettim sonbahar da kış da çok güzel olabilir diyerek tavana bakıp. sırf ondan veriyorum bunu örnek mahiyetinde. nedir yani sonuç olarak diyosunuz, nereye varıcak olabilir bu monolog en fazla? biyere varmak gibi bir derdi olmayan birşeydi, aklıma geleni yazdım işte, amaç buydu. ama illa bir sonuç göstermek gerekirse kötü düşünmenin gereği yok. bardak yarım dolu olsun, ne olur ne olmaz.

bu arada merhaba, ben puce.